Nabizade Nazım’ın Zehra romanı, Osmanlı’da modern Türk edebiyatının ilk örneklerinden biri olarak oldukça önemli bir yere sahiptir. Zehra, Türk edebiyatında naturalizmin izlerini taşıyan ve psikolojik çözümlemeye yer veren ilk romanlardan biri olarak kabul edilir. Bununla birlikte, romanın toplumcu bir bakış açısıyla yazılması, sosyal yapıyı, birey ve toplum ilişkilerini de yansıtır.
Zehra’nın kıskançlığı, özellikle onun kişiliğinin ve çevresinin etkisi altında nasıl şekillendiği, psikolojik çözümlemeyle anlatılır. Romanda çevre ve kalıtımın birey üzerinde nasıl belirleyici bir etkisi olduğu üzerinde durulması, bir bakıma dönemin bilimsel düşünce akımlarına da referans verir.

Dilin yabancı sözcüklerle dolu olması ise o dönemin kültürel etkileşimini ve Batı’dan alınan yenilikleri yansıtıyor. İstanbul’un romanın mekânı olarak seçilmesi de, şehri ve onun sosyal yapısını daha iyi anlamamıza olanak tanıyor. Zamanın Batı’yla tanışma yılları olması, romanın derinlemesine incelenmesini ve dönemin sosyo-kültürel bağlamı içinde anlaşılmasını önemli kılar.
Zehra Romanı Kişileri
Zehra: Romanın baş karakteri. Sinirli, kıskanç ve geçimsiz biridir.
Sırrıcemal: Suphi’nin cariye olarak aldığı ve daha sonra beraber yaşadığı kişidir.
Suphi: Şevket’in kâtibi ve ayrıca kızının kocasıdır.
Üryani: Zehra’nın kocası Suphi’yi baştan çıkarması için tutuğu kadındır.
Zehra Romanı Özeti
Zehra, zengin bir tüccarın kızıdır. Öksüz büyümüştür, kıskançtır. Suphi, Zehra’yı görür görmez sever ve onu her zaman mutlu etmek ister. Babasının kâtibi Suphi’yle evlenir. Her şey gayet güzel giderken eski kıskanç halleri Zehra’yı yeniden bulur. Kendine engel olamaz. Romanın bu kısmındaki Zehra’nın yavaş yavaş değişmesi çok güzel işlenmiş. Zehra da bir çıkmazda ve doğru yolu bir türlü bulamıyor. Kocasını gözünden bile kıskanırken, bir de onun evdeki güzel cariye Hüsnücemal’i sevdiğini öğrenmesi, Zehra’yı çileden çıkarır. Cariyeyi evden kovar. Zehra’nın sinirli halinden yılmış olan Suphi karısını sevdiği halde, Hüsnücemal’e aşık olduğunu iyice anlayarak boşanmayı göze alır, cariyesiyle evlenir. Yeşilköy’de bir eve taşınır, Zehra’yı yüzüstü bırakır.
Hüsnücemal’den öç almak isteyen Zehra, Suphi’yi ondan soğutmak çaresi arar. Ürani adında çok güzel bir Rum yosmasını bir aracı kadın aracılığıyla Suphi’ye tanıştırır. Ürani, Suphi’yi işveyle, nazla kendine bağlar. Başka erkeklere bakıp kıskandırarak ilgisini sürdürmekle kalmaz, çılgına çevirir. Suphi artık ne Hüsnücemal’e ne de Zehra’nın babasından kalan ticarethaneye uğrar. Elinde avucunda ne varsa yavaş yavaş kaybeder. Kendi kontrolünü de yitirmeye başlar.
Ürani Suphi’den iyice soğur ve kurtulmanın yollarını arar. Suphi sokaklara düşer ve tulumbacı yazılır. Bir gün iyice sarhoş olup Ürani’yi yeni dostuyla birlikte öldürür. Mahkeme, delil yetersizliğinden Suphi’yi beraat ettirirse de İstanbul’da kalmasını doğru bulmayarak Trablusgarp’a sürer. Zehra’nın hala sevmekte olduğu Suphi’nin başına kıskançlık belasıyla açtığı dertlerden çok acı çeker. Suphi’nin kimsesiz kalan annesini sokakta ölmüş görünce, vicdan azabından yataklara düşer. Bir daha kendine gelemez, ölür.
Yeni haberler için bu siteyi Google News’ten takip etmeye devam edebilirsiniz.
Sevgilerle
Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızdan paylaşırsanız fazlasıyla teşekkür etmiş olursunuz. Daha fazla bilgi için beni sosyal medyada takip etmeyi unutmayın – Facebook, Instagram, Pinterest ve Twitter.
Yorumlarınız benim için değerli!