Bugün geldiğimiz noktada çılgınca tüketen, tüketmeyene aptal gibi bakılan bir dünyada yaşıyoruz. Herkes hızlı yaşamalı ve sürekli hareket halinde olmalı sanki. Bundan yaklaşık 10 yıl önce tüketim toplumu olmamızın nedeni televizyondu şimdi sosyal medya.
Değişen pek bir şey yok. Çevremizde sürekli bir uyaran var. Akıllı telefonumuzun bildirimlerinden başımız dönüyor. Telefonda hiçbir şey olmasa bir tuş kilidini açıp kapamak bize kendimizi harika hissettiriyor. Her gün televizyonlarda çıkıp konuşulan konulardan biri haline gelen “huzurum kalmadı” geyiğinin arkasından bir selfie like edilmesiyle her şey yoluna giriveriyor. 2012 yılında ekşi sözlükte girilen şu entry bugün hala geçerli;
olmasi gerekendir.
https://eksisozluk.com/televizyonsuz-hayat–2382003
tuketmemek icin, farkindalik icin, kisacasi aptallikla basacikabilmek icin atilmasi gereken ilk adimdir.
yeni sezon urunlerini takip eden, vitrin gezip bunu mevzu bahis haline getiren, moda ve trend duskunu sakil beyinli bayanlar icin en azindan bir sureligine denenmesi gereken bir durumdur.
beyne kan gider, dusunursunuz, okursunuz, bilirsiniz, insana deger verirsiniz, sadece ulkenizi degil dunyayi takip edersiniz, siyaset bilginiz akepe cehepe mehepe olmaktan cikar satir aralarini da incelemeye alirsiniz, herkesin bildigi anasayfa heberlerinin disina cikarsiniz, ufkunuzu genisletmek yerine kendi ufkunuzu yaratirsiniz, ve hatta analize dahi zaman bulursunuz.
ha bu arada; bir sure sonra bir de bakmissiniz ki artik ruja rimele ihtiyac duymuyor, saclararinizi pirasa niyetine kullanmiyor, tek ayagini kaldirip devrile devrile poz vermiyor ve hatta “degerli” kiyafetler giymeye calismiyorsunuz.
Peki Ne Yapalım?
Peki ne yapalım? Ölelim mi? Yok abartmayalım, her şeye kulak tıkamayalım ama daha düzgün kullanalım. Reklamcılık sektörünün nasıl çalıştığını önce bir anlayalım. “Almazsanız ölün” diyen reklam sloganlarını duyduktan sonra bir düşünelim. Acaba ihtiyaç mı? Ben bu tüketim çılgınlığımı nasıl aştım? Öncelikle telefonuma gıda için sağlıklı bir içerik mi diye sorabileceğim KlikTag uygulamasını indirdim. Aldığım abur cuburların nasıl beni kanser yapabileceğini daha raftayken gösterdiği için sepetime atmaktan vazgeçtim. Daha sonra kozmetik için etiket okumaya başladım. Eczanelerde satılan Vichy gibi ürünlerin ne kadar kirli olduğunu gördükçe Watsons, Gratis indirimleri çılgınlığım son buldu. Çünkü inanın oralardan aldığınız her şey sizin vücudunuza zararlı şeyler. Ne kadar parlak ambalaj o kadar kötü mantığı var aslında.
Sosyal Medya Tacizine Ne yapalım?
Öncelikle 2 gündür evimde TV açmıyorum. Onun yerine telefonumdan Spotify açıp sevdiğim müzikleri listeledim. Evde 2 gündür Fazıl Say’lar konçertolar çalıyor. Allahım benim zihin açıldıkça açılıyor. Akıllı telefon bildirim tacizine hemen hemen bütün uygulamaların bildirimlerini kapatarak dur diyebilirsiniz. Eğer telefonunuzda “rahatsız etme” modu varsa tavsiye ederim. Ben gün içinde ara ara rahatsız etme modunu açıyorum. Sadece aramalara izin verdim. WhatsApp gibi uygulamalardan bildirim almıyorum. Çok acilse ararlar kafasındayım. Zaten beni en çok bağlı hissettiren WhatsApp. Arkadaş herkes çevirimiçi misin görüyor. Kapatsan ayrı dert kapatmasan ayrı. En güzeli ara ara sesini kısmak sanırım. Akıllı telefonlarımız sayesinde asla yalnız kalıp kafa dinleyemiyoruz. Artık bu beni çok yoruyor. Ayrıca ne kadar az elimize alırsak o kadar az radyasyona maruz kalıyoruz. Açın müzik listenizi uzaklaştırın kendinizden.
2 gün nasıl geçti? Öncelikle biriktirdiğim dergilerimi okuyabildim. Kendim de sıkıldığım için çocuğumla daha çok oyun oynadım. Ev işlerini daha kolay bitirebildim çünkü TV gibi bir bağlayıcım yoktu. Artık sadece akşamları eşimle bir şey izlemek istersem bilgisayarı bağlayarak izleyeceğim. Telefon ve televizyondan kalan zamanlarım çok daha değerli.
Şimdi sırada uyku düzeni kurmak var. Saat 22:30 yatış – 08:00 kalkış şeklinde bir döngüye oturtmak istiyorum. Bakalım belki bir sonraki yazı bu düzenle ilgili olur.
Sevgilerle….
Yorumlarınız benim için değerli!